BERFİN BAHAR'DA 16. DURSUN AKÇAM KÜLTÜR VE SANAT GÜNLERİ
(Berfin Bahar, Ağustos 2021, Sayı 282) Ardahan’da 16. Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nde… “Orada Bir Kent Var Uzakta” Ahmet Özer Dursun Akçam’ın Emeğine Giden Yol Köy enstitüleri, ülkemizin yirmi bir yerleşim biriminde mucize yaratarak çok önemli işler kotaran eğitim kurumlarıydı. Yoksul, kimsesiz köy çocuklarını yitip gitmekten kurtaran, onları cumhuriyetin önemli değerleri konumuna getirip eğitim ve yazın alanında saygın bireyler yapan bu kurumların temelleri, Atatürk’ün önerisi; dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’la İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un oluşturdukları planlama, İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün büyük çabası ve Hasan-Âli Yücel’in bakan olarak ortaya koyduğu iradeyle atılır. Enstitülerin ortaya koyduğu başarı, oluşturdukları örneklik savaş yıllarındaki ülkemizin eğitim dünyasına sunduğu büyük kazanımdır. Burada görev yapan değerlerimizin emeğiyle edebiyat alanına pek çok şair-yazarın katıldığı bir gerçektir. Bu değerlerimizin çabasıyla Anadolu insanının yaşadıkları, yaptıkları insanımıza olduğu kadar bütün insanlığa da gösterilmiştir. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Osman Bolulu, Mevlüt Kaplan, Ali Dündar, Ali Yüce, Recep Bulut, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Osman Şahin, O. Nuri Poyrazoğlu, Şevket Yücel, Refet Özkan, Selahattin Şimşek, Ümit Kaftancıoğlu, Yusuf Ziya Bahadınlı, Enver Atılgan, Bekir Semerci, Pakize Türkoğlu, Haşim Kanar…bu kurumların yetiştirdiği değerler olarak yazın dünyamıza önemli yapıtlar kazandırmışlardır. Dursun Akçam, bu eğitim nehrine Ardahan’dan, Cılavuz’dan katılan bir pınardı. O, 1927’de Ardahan’ın yokluk, yoksulluk içindeki Ölçek köyünde doğmuş, bir başına verdiği savaşım sonucu ilkokuldan aldığı diplomayla okumak için dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel’e mektup yazmış, Tonguç’un yönlendirmesiyle Cılavuz Köy Enstitüsü’nde yepyeni bir dünyaya kavuşmuş, orayı bitirdikten sonra bir süre ilkokul öğretmenliği yapmış, ardından girdiği Gazi Eğitim Enstitüsü’nü 1958’de bitirerek değişik okullarda Türkçe/edebiyat dersleri vermişti. “Analarımız” adlı röportajı ile Milliyet gazetesinin Ali Naci Karacan ödülüne, Haley adlı öyküsüyle 12. Antalya Festivali Sanat Ödülü’ne, Kanlıderenin Kurtları adlı yapıtıyla 1976 TDK Roman Ödülü’ne layık görülmüştü. Fakir Baykurt’la TÖS’ün (Türkiye Öğretmenler Sendikası) kurucu kadrosunda yer almış, TÖS, 12 Mart’ta kapatılınca tutuklanmış; yargılama sonucunda mesleğine dönse de sürgünden sürgüne gönderilmiş, Demokrat adlı gazeteyi bir dönem okura ulaştırmıştı. 12 Eylül günlerinde yurtdışına çıkan Akçam ancak 11 yıl sonra yurduna dönebilmişti. Pek çok yayın organında yazıları yayımlanan Dursun Akçam, yazın alanında çıkan pek çok yapıtıyla bize Kuzey Doğu Anadolu’dan özgün bir ses getirmişti. 19 Eylül 2003’te yaşamını yitiren Akçam’ın değişik yayınevlerinde çıkan kitapları bugünlerde Literatür Yayınları’nca okura ulaştırılıyor. Dursun Akçam, doğduğu coğrafyanın çok önemli bir değeri olarak yazdıklarını, bildiği yörenin insanlarının trajik yaşamından söküp almıştı. Ardahan dışında görev yaptığı yerlere de, zorunlu olarak gittiği Almanya’ya da bu insanların yaşam gerçekliğinden sesler, görüntüler götürmüştü. Akçam’ın ölümünün ardından doğduğu Ardahan’da onun anısına yapılan Dursun Akçam Kültürevi’nde yıllardır düzenlenen etkinliklerle bu büyük değerimizin emeği sevenleriyle, onun damarına bağlananlarla buluşturuluyor. Edirne’yi 1968’de Ardahan’ı 2021’de Görmek Bu yıl 16.sı gerçekleştirilen Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri’nin konuğuydum. Dursun Akçam’ın oğlu değerli yazarımız Dr. Alper Akçam’ın bu yılkı etkinliklere katılmam konusundaki önerisini sevinçle karşıladım. Orada bana düşen “Coğrafyasına Ses Olan Yazar: Dursun Akçam” başlığı altında bir metin sunmaktı. Bunun için de, ta 1968’de Doğunun Çilesi yapıtıyla buluştuğum bir yazarı, bir meslektaşımı, üyesi olduğum öğretmen örgütünün ikinci başkanını tanıtmaya yönelik bir çabanın içerisinde oldum. 9 Temmuz 2021 öğle üzeri, Esenboğa’dan havalanan uçak, bir buçuk saat sonra bizi Kars Harakani Havalimanına indirdi. Perondan çıkışta karşılamaya gelen Alper arkadaşımız bizi Ardahan’a götürecek olan minibüsün yol kenarında bekletildiğini belirtti. Bavullarımızı sürütüp götürürken bir soğuk dalgasıyla karşılaştık. Ardından iri damlalar döküldü gökyüzünden. Minibüste, aynı etkinlik için üç büyük kentten gelen konukları bekledik bir süre. Bir de ne göreyim, Ankara’da nice etkinlikte bize o etkili sesinden türküler söyleyen opera sanatçımız Ufuk Karakoç elinde sazıyla yanı başımızda. Onunla söyleşirken Alper arkadaşımızın öncülüğünde yağmur altında yolculuğun ilk durağı Susuz ilçesine yöneldik. Susuz’un önemli özelliği, o coğrafyanın yazgısını değiştiren Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bağrında taşımasıydı. Susuz’a yöneldiğimizde enstitünün ilk direktörü, Dursun Akçam’la eşi Perihan Akçam’a burada kol kanat geren Halit Ağanoğlu’nu düşündüm. Ağanoğlu, tıpkı diğer direktörler gibi saygın, deneyimli bir eğitimciydi. Yıllar önce yayımlanan iki kitabını(Trabzon’dan Erzincan’a ile Köy Enstitüleri Yolunda) yönetmekte olduğum Kıyı dergisinde tanıtmış, (S.48, Mart 1990) sonra da bu yazıyı,Onlarla Yaşadım (Haziran1995) adlı kitabıma almıştım. O yazıda, değerli eğitimcinin, eğitimci-dergi yönetmeni Hüseyin Avni Bey’e(Eyuboğlu) el yazısıyla yazdığı 13 Teşrinisani (Kasım) 1926 tarihli bir mektuba da yer vermiştim. Susuz’da belediye başkanı Oğuz Yantemur’un konuğu olduk. Başkanın ikram ettiği çayları içerken o, çevrenin sorunlarını anlatmayı sürdürdü. Özellikle Cılavuz Köy Enstitüsü’yle ilgili övgü dolu sözler söyledi. Enstitünün çevreye sağladığı “ilk”leri sıralarken, bu kurumun 40’lı yıllarda eğitim ve sosyal alanda harikalar yarattığını vurguladı. Enstitü yapılarıyla ilgili onarıcı tekliflerinin reddedilmesinin kendilerini üzdüğünü belirten başkanın makamında Atatürk’ün yanı başında Nâzım Hikmet’in bir fotoğrafının yer alması bana gurur verdi. Ziyaret sonrasında Cılavuz Köy Enstitüsü yerleşkesinde bulunan tarihi yapıları uzaktan da olsa ilgiyle izledik. Yapıların çoğu Ruslardan kalmıştı. Bu yapılarda kız erkek nice köy çocuğu eğitim gördü. Yırtık giysilerle, çarıklarla geldikleri yerlere eğitimli birer öğretmen olarak uğurlandılar. Buradaki binaların çoğu kaderine terk edilmişti. Oysaki yöreye ışık tutmada nasıl da bir işlev yüklenmişlerdi! Buradan yolu geçenlerle, onların çocukları ve torunlarının bu binaları ayağa kaldırmak için harekete geçmeleri ne iyi olur. Yağmurun, bizi karşılayacaklar için engel oluşturabileceği belirtilmesine karşın Dursun Akçam Ormanı’na yakın bir yerde inanılmaz bir coşkunun yaşandığını gördük. Davul zurna bir tarafta, tulum bir yanda… Halay çekenler, oyun oynayanlar sevincimizi köpürttükçe köpürttü. Bu yaz gününde buraya bahar yeni geliyordu. Arıların birinden öbürüne uçuştuğu kır çiçekleri boy boydu. Kucakladıklarımızla fotoğraf çektirdik. Dağlar elimizin altındaydı sanki ve elimizi uzatsak göğü tutacakmışız gibi bir duygu içindeydik. Ardahan’da Dursun Akçam Kültürevi’nde Bir süre sonra yeniden araçlara doluştuk. Son hedefimiz Ardahan’daki Dursun Akçam Kültürevi’ydi. Aynı oyunlar burada da oynandı. Tarık Şimşek ile Önder Şimşek bu etkinliklerde büyük özveride bulunarak konukları eğlendirdiler, oynayanlara soluk kattılar. Tarık Şimşek Ardahan’ın simgesi babası Şemşettin Şimşek’in (Fıfır) sanatsal mirasına yüreğini katarak bir geleneği sürdürmenin heyecanını taşıyor. Şöminenin alevini izledik bir süre, ikram edilen böreklerden, keteden, baldan tattık. Etkinliğin sunucusu Çiler Boylu, köy enstitülü öğretmenlerden Binali Boylu’nun torunu. Bu etkinlik için İstanbul’dan gelmişti. Çiler Boylu’nun takdimiyle Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Alper Akçam, Ardahan Kültür Sanat Bileşenleri dönem sözcüsü Kenan Karabağ, Damal Belediye Başkanı Ergin Önal, Hanak Belediye Başkanı Ayhan Büyükkaya ve Ardahan Belediye Başkanı Faruk Demir birer konuşma yaptılar. Demir, cumhuriyet devrimlerinin tamamlanmadığını, görevimizin bu devrimleri tamamlamak olduğunu belirtti. Osmanlının borçlarının 1954’e değin Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödendiğine vurgu yapan Faruk Demir, toplumsal sorumluluğumuzu “koşarak çalışacağız” diyerek özetledi. Demir, sözlerini sürdürüp “Köy enstitüleri kapatılsa da oralarda öğrenim gören değerlerimizin çocukları / torunları oranın eğitim disiplinini yaşamlarında sürdürüyorlar. Cılavuz Köy Enstitüsü mezunu Yasin Selami Erdoğan’ın torunu, burada Halilefendi Mahallesi’nde kurduğu tekstil fabrikasıyla 250 insanımıza iş olanağı sağladı. Kendisine içten teşekkür ederim.” dedi. Değerli sanatçımız Faruk Demir’in Atatürk’ten, cumhuriyetin ilkelerinden, köy enstitülerinden, Dursun Akçam’ın yazınsal kişiliğinden söz eden konuşması, yöreye elinden geldiğince hizmet vermeye kararlı bir kişi olduğunu vurgulamasıyla sona erdi. Öncelerde buranın bir milletvekili olmasını, bugün belediye başkanlığını sürdürmesini bu halkın gücüne bağladı. Son sözü “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” oldu. Ardahanlı olup bu etkinlik için değişik yerlerden gelen, kentine olan sevgi ve bağlılığı içerisine sindiren yazarlar kitaplarını imzaladılar. Burada Dursun Akçam’ın bende olmayan kitaplarından edinme olanağı buldum. Kenan Karabağ’a yeni kitabı Maria Suphi’yi imzalattım. Nuri Vatan Kent Müzesi, Kentin Değerleri ve Malakanlar Dursun Akçam Kültürevi’nin yanı başında bir müze yer alıyor: Nuri Vatan Kent Müzesi Envanter Toplama Merkezi. Ardahan’da ilk ve tek müze olma özelliği taşıyan Ardahan’ın kurtuluşunun 100’üncü yıldönümünde açılmış. Müze, köylerden ve şehir merkezinden toplanan malzemeleri içeriyor. Müzede köy kültürü ve kentin belleği bir arada yaşatılıyor. Bina, Ardahanlı iş insanı Nuri Vatan tarafından belediyenin kullanımına sunulmuş. Müzenin bahçesinde bir dönem tarım alanında kullanılan onlarca araç gereç yer alıyor. Ardahanlı Taşkın Akpınar’ın bu araç gereçlerle ilgili verdiği bilgiler ilginçti. Mal taşıyan öküz arabasının yanında; Kotan, Maçikal, Furgun, Kaşka, Hotak, Harazan sözcüklerini ilk kez duydum. Tığ makinesi, Tınaz Makinesi, Bal makinesi, Kura’dan su taşımak için kullanılan öküz kızağı da yıllardır kimbilir kimler tarafından kullanıldıktan sonra buraya bırakılmıştı. Akpınar, bir zamanlar bu coğrafyada yaşayan Malakanlar da söz etmeyi unutmadı. Ona burada teşekkür etmek isterim. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) ardından, Ruslar tarafından Kars’a yerleştirilen bu insanların yaşamını Tarık Akan ve Şerif Sezer’in başrollerini paylaştıkları Yönetmen Murat Saraçoğlu’nun Deli Deli Olma filmiyle tanımıştık. Film, binlerce kişiyi etkilemişti. Müzenin bahçesinde Ardahan’ın kültür sanat dünyasına armağan ettiği değerlerin -portre ve ürünleriyle- bir elin tuttuğu maket kitabın sayfalarında yer alması, izleyenleri etkiliyor. Ardahan’ın geçmişten günümüze kimi değerlerine bakıyorum: Dursun Akçam, Âşık Müdami, Prof. Dr. Abdülmecit Doğru, Ümit Kaftancıoğlu, Atila Demirel, Ferman Baba( Fermani Kızılateş) Âşık Üzeyir, Âşık Şenlik, Kemal Deruni (Kemal Yeşiltaş), Âşık Zülali. Yönetmen Reis Çelik’ten Bir Uyarlama: “Ölü Ekmeği” Etkinliğin ilk gününde bir film izledik. Işıklar Sönmesin (1996), Hoşçakal Yarın (1998) gibi filmlere imza atan Yönetmen Reis Çelik, Dursun Akçam’ın “Ölü Ekmeği” öyküsünden esinlenerek çektiği filmi izledik. Çelik film gösterimi öncesinde Dursun Akçam’la ilgili ayrıntılı bir konuşma yaptı “Görkemli Hatıralar” ve Kura Nehri Kültürevindeki izlencede ikinci gün (10 Temmuz 2021) değişiklik yapıldı. Aynı gün Halk TV’de “Serhan Asker’le izlencesi Ardahan’dan yayımlanacaktı. Bu nedenle Kura Nehri kıyısına bir platform kuruldu. Etkinlikte değişiklik yapılınca, kimi katılımcılara kentin değişik yerlerini görme fırsatı doğmuştu. Ben de eşim Nazlı Özer’le hem Kura Nehri’ni yakından görmek hem Kale’de bir gezinti yapmak için kaldığımız Kafkas Arı Otel’den ayrıldık. Belirtilen yere değin, kâh huş ağaçlarını, kâh peynir satan dükkânları izleyerek belirtilen yere vardık. Kalenin kapısında büyük bir kilit vardı, kale onarımdaydı. Kapıdaki levhada şu bilgiler vardı: Alanı 32.200 m2, sur uzunluğu 754 m. En yüksek yeri 21m. En alçak yeri 6 m. Kule adeti: 14. Çevrede tezek yığınları, bir uçup bir yere konan kargalar yoğunluktaydı. Şavşat’a gidişi gösteren levhaya bakınca 1959’da orada öğretmenlik yapan, Efkâr Tepesi adlı yapıtını orada oluşturup bize armağan eden Dursun Akçam’ın yakın dostu Fakir Baykurt’u anımsadım. Kura’ya baktım uzun uzun. “Kaynağını Allahuekber Dağlarından alan 1515 km uzunluğundaki (bizim sınırlarımızda 189 km) Kura, Ardahan’ın ilçesi Göle dolaylarından çıkıp Gürcistan'dan geçerek Azerbaycan'ın Sabirabad kentinde Aras Nehri ile birleşip Hazar Denizi’ne dökülüyor.” Nehrin bu yaz günündeki yolculuğu usul usuldü. Uzun süre Halk TV’nin canlı yayınını izledik. Belediye Başkanı Faruk Demir, CHP İstanbul İl Başkanı (değerli yazarımız Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini) Canan Kaftancıoğlu, Alper Akçam, Türkmen kadınlarının kıyafetinden esinlenlenerek yaptığı bez bebeklerle adını duyuran Damallı Fidan Atmaca, Yönetmen Reis Çelik, değerli öğretmenlerimiz Kâzım Arıcı ile Dursun Akçam’ın eşi saygıdeğer öğretmenimiz Perihan Akçam yöreye ve yörenin değerlerine özgü düşüncelerini dile getirdiler. Âşıklık geleneğini sürdüren iki âşığın atışması, etkinliğe renk kattı. Anlatılan, Ardahan’ın değerleriydi, eğitim ve sanatın iyileştirici gücüydü. Candan Badem - Kenan Karabağ - Sezai Yazıcı Öğleden sonraki etkinlikte Eylül 2018’de Tunceli’ye yaptığımız gezide tanıştığımız akademisyen-yazar Candan Badem, Kenan Karabağ ve Sezai Yazıcı konuşmacı oldular. Candan Badem, konuşmasında, dönemin Kars Valisi Ğorğanyan’ın anılarını içeren bir çeviriden söz etti: “Nisan 1919’dan 30 Ekim 1920’de Kars’ın Kazım Karabekir kolordusu tarafından yeniden alınmasına dek geçen bir buçuk yıllık sürede Kars ve Ardahan’daki Ermeni hükümetinin icraatı hakkında Türkçede yeterli kaynak yoktur. Bu süreçte Kars valiliği yapan Stepan Ğorğanyan’ın anıları 2018’de Erivan’da kitap olarak yayımlandı. Anıları Ğorğanyan’ın oğlu Konstantin Ğorğanyan 1986 yılında Ermenistan Ulusal Arşivi’ne vermiş. Fizik profesörü Vladimir Harutyunyan’ın, Stepan Ğorğanyan’ın bu arşivde saklanan Ermenice el yazısı anılarından derlediği kitap ilginç yeni bilgiler içeriyor. Ğorğanyan, devlet deneyimi olduğu ve yöreyi iyi bildiği için Taşnak hükümeti tarafından Kars valisi olarak atandı. Ancak Ğorğanyan tüm valiliği boyunca siyasetten uzak durmayan Ermeni generalleri ile anlaşamadı ve onların müdahale ve rekabetiyle uğraştı. Ğorğanyan, Ardahan kaymakamlığına 20 yıl öncesinden kendi kaymakamlığı döneminde yanında çalışmış olan Nahcıvanlı Müslüman Türk İbrahim Kadimov’u getirdi veya atanmasını sağladı. 3 Aralık 1920’de Ermenistan Cumhuriyeti adına Gümrü Antlaşması’nı imzalayan üç kişiden biri olan Ğorğanyan daha sonra Sovyet Ermenistan’dan sürgün edildi ve Tiflis’te anılarını yazdı...” Badem, Ğorğanyan’ın anılarında kendi hükümetinin halk üzerindeki uygulamalarına nasıl bir eleştiri yönelttiğinden de ayrıntılı olarak söz etti. Karabağ da yeni kitabı Mariya Suphi’nin içeriğinden söz etti. Kitabı 10 yılda yazdığını bunun için birkaç kez değişik kentlere uzun yolculuklar yaptığını belirtti. Araştırmacı Yazar Sezai Yazıcı’nın konusu “Ardahan Kars Gezginleri” üzerineydi. Yazıcı’nın Prof. Karl Koch’un1843’te yaptığı Ardahan gezisi üzerine verdiği bilgiler ilginçti. Karl Koch’un Trabzon, Rize, Hemşin, Hopa, Ardanuç, İspir, Ardahan’da yaptığı araştırmalarda, yörenin flora ve faunasıyla (bitki ve hayvan varlığı) ilgili saptadığı bilgiler ilgi çekiciydi. Dursun Akçam Ormanı’nda Dikili Ağacım Aynı gün yapacağım konuşma ertesi güne ertelenince, Dursun Akçam Ormanı’nda fidan dikimi ve kır şenliğine katılmak için araçlara doluştuk. Kısa zamanda belirtilen yerdeydik. Dursun Akçam Ormanı yöreye soluk aldırıyor. Yıllar önce dikilen fidanlar bugün kocaman birer ağaca dönüşmüş. Yemyeşil kozalaklar barındıran çamlar, güneşle ışıldayan kır çiçekleri, izleyenlerin mutluluğuna yelken açıyor. Tüm konuları doyuracak yiyecekler burada kurulan çadırda bizi bekliyordu. Karnımızı doyurduktan sonra bize armağan edilen birer çam fidanını kazılan çukurlara yerleştirdik. Bir sevinç dolandı damarlarımızda. Artık Ardahan’da dikili bir ağacımız vardı. Davul zurna eşliğinde oynanan oyunları, çekilen halayları ilgiyle izledik. Özellikle “bit kırma” olarak nitelenen oyunun iki oyuncusu Alper Akçam ile Özkan Durmuş’u izlemek espriyi zirveye taşıdı. Kır şenliğinin ardından yeniden kültürevine döndük. Ali İsmail Korkmaz’dan Acılar, Turgay Demir’den Türküler Ali İsmail Korkmaz, toplumsal tepkinin ifadesi olan gezi kalkışması sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen 19 yaşında üniversiteli bir gençti. O, içimizde bir ateş yakarak gitti ve hep 19 yaşında kaldı. Onun burada anılmasıyla yaşatılan duyarlık dinleyenleri etkiledi. Ardahan’da doğan, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarını bitiren Halk müziği alanında master yapan Kültür Bakanlığı Devlet Sanatçısı Turgay Demir, oğlu Aras’ın adını taşıyan sazıyla dinleyenlere çok güzel bir gece yaşattı. Söylediği türkülerle hem kendisini tanıdık hem türkülerinin seline kapıldık. Oğuz Makal: “1937’den Günümüze Cılavuz Köy Enstitüsü” 11 Temmuzda Prof. Dr. Oğuz Makal’ın hazırladığı ancak kendisinin aramıza katılamadığı “1937’den Günümüze Cılavuz Köy Enstitüsü” belgeselini izledik. Eğitim dünyasına doğan güneşlerden biri olup yöreye can veren Cılavuz’dan içimizi ışıtan, yaşama sevincimizi harlandıran görüntüler bizi uzun uzun düşündürdü. Kayak yapan öğrenciler, arıcılık yapanlar, halay çekenler, döneme göre pek çok alanda getirilen yenilikler, öğrencilerin yaparak yaşayarak gördüğü eğitim, 40’lı yılların etkileyici görünümüydü. Buradaki emeğin baş mimarı Halit Ağanoğlu’nu bir kez daha saygıyla andık. Ali Cengizkan ve Ahmet Özer’in Değerlendirmeleri Prof. Dr. Ali Cengizkan, “Gazi Eğitim Enstitüsü İş-Resim Bölümü” başlıklı konuşmasında, bu bölümün başlangıçta “İş-Resim” adını taşıdığını, bu adın kapsamında, “medeniyet, fikirler, el işleri, pedagoji, ziraat, ticaret ve folklor” bulunduğunu, Resim-iş olarak belirlendikten sonra içeriğinin büyük ölçüde değiştirildiğini belirtti. Cengizkan konuşmasında Gazi Eğitim’in bu bölümünün 1935 yılı mezunlarından babası Recep Cengizkan’ın (Cengiz Kan olarak tanınır) emeğinden hareket ederek, bu birimin ülke eğitimindeki yerini değerlendirdi. Bu bölümde eğitim görenlerin, cumhuriyetin kurucu kadrolarıyla birlikte pek çok yeniliğe,imza attıklarını vurguladı. Tonguç’un bu birimdeki çabasını değerlendirdi. Cengizkan, ayrıca Dursun Akçam’la birkaç kez karşılaştıklarını onun net kişiliğe sahip bir dil âşığı olduğunu belirtti. “Coğrafyasına Ses Olan Yazar: Dursun Akçam” başlığı altında yaptığım konuşmamda Dursun Akçam’ın Doğunun Çilesi kitabından Maral’a, Ölü Ekmeği’nden Dağların Sultanı’na uzanan değerlendirmemin ardından Özellikle Kafdağı’nın Ardı yapıtından öğrendiğimiz yaşamöyküsündeki savaşımının, onu nasıl Cılavuz’a kavuşturduğunu dile getirdim. Onun edebiyat alanındaki emeğini çok yönlü yansıtmaya çalıştım. Akçam’ın yazarlığı konusunda yaptığım konuşmanın bir paragrafını buraya almak isterim: “Akçam’ın öykülerinde okuru şaşırtan çok ince bir ironinin yanı sıra tabulara karşı bir direnişe de tanık oluruz. Öykünün kişileri salt yazar tarafından anlatılan bireyler değildir. Yaşanan olayların kahramanları; onların içine giren, damarına yerleşen, nabzını tutan biri tarafından dile getirilir. Anlatıcı, anlatılanla özdeşleşir. Bu da her öyküye birebir inandırıcılık katar. Toplumcu gerçekçi bir anlayışla bu kişiler yaşamın odağına bir güzel yerleştirilir.” Konuşmamı İlhan Selçuk’un Akçam’ın ölümünün ardından yazdığı yazının bir cümlesiyle bitirdim: Selçuk onun için: “Dursun Akçam gibi yaşarsan, ne kadar eziyet çeksen de, insanlığının bilincini vicdanının damağında tatmak mutluluğunu duyumsarsın...” yorumunu yapar. 11 Temmuz, Bedrettin Cömert’in öldürülüşün 43. yıldönümüydü. Konuşmamın sonunda Cömert’in emeğine kısaca değinip Nâzım’ın Kuvayimilliye’sinden bir bölümü dinleyicilerle paylaştım. Bütün katılımcılara konuşmalarının ya da sundukları emeğin ardından etkinliğin anısını simgeleyen birer belge verildi. Katılım belgemi Emekli Halk Eğitim Müdürü, Öğretmen Ali Timur Dursun’un elinden alma sevincini yaşadım. Alper Akçam’dan “Anadolu Rönesansı ve Tanpınar’da Evrilme” Günün son konuşmacısı Alper Akçam’dı. Akçam “Anadolu Rönesansı ve Tanpınar’da Evrilme” başlıklı bir konuşma yaptı… Alper Akçam, yıllardır bu alandaki birikimini tarihe gönderme yaparak ve insanlık kültürüne el verilerek dinleyicilere sundu. Alper Akçam’ın konuşmasından önce Dursun Akçam’ın Gazi Eğitim Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı yazar Adnan Binyazar’ın Almanya’dan gönderdiği iletisi okundu. Binyazar’ın iletisinin son bölümü şöyleydi: “(…)Değerli dostum Dursun Akçam’ı saygıyla, özlemle anarak, dik duruşunu hiçbir koşulda yitirmeyen annene, eylemciliğinde de, mesleğinde de, yazarlığında da hep gelişme eşiklerini aşan Alper’e, Ardahan’ın yetkin yöneticilerine, her iyi gelişimde onurlu tutumlarıyla içimi ısıtan Ardahan’ın soylu halkına sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.” Ali Timur Dursun’un Akçam’ın kendisine yazdığı elli yıllık geçmişi olan bir mektubu ezberden okuması hayranlık uyandırdı. Ahmet Özer-Nazlı Özer, Çıldır Gölü gezisinde 1959 Metre Yükseklikte Bir Su Deryası: Çıldır Gölü İnternet bilgilerine göre Çıldır Gölü, “Ardahan ve Kars il sınırları içerisinde, 123 km² alanı ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölüdür. Deniz seviyesinden 1959 yükseklikte olan gölde kışlar çok soğuk olduğu için kasım ayı sonlarında donmakta ve buz derinliği bir metreyi aşmaktadır. Gölün buzları nisan ayı başlarına kadar çözülmemektedir.” Dağın başında boylu boyunca bir su kütlesi görmek insanı heyecanlandırıyor. Daha çok kış görüntüleriyle ekranlara yansıyan Çıldır Gölü’nün kıyısına gezindik, fotoğraflar çektirdik. Kıyıdaki küçük çakıl taşlarından birkaçını suda sektirdim.Kıyıdaki huş ağaçları yörenin simgesi olarak gölü bekler gibiydi. En ilginci de gölün üstünde kanat çırpan bembeyaz martılar, zaman zaman suya dalarak kısmetini arıyordu. Gölün kıyısındaki “Atalay’ın Yeri Balık Restorantı”nda etkinliğe katılan konuklarla birlikte göl balığı yedik. Kışın bu gölün üstünde kayanları izlemenin güzel olacağını düşündüm o an. Belki bir gün bu dileğimi yerine getiririm. Ufuk Karakoç: Değerlerimizle harmanlanan bir ses Sanatıyla kişiliğini bütünleştiren Değerimiz: Ufuk Karakoç 11 Temmuz akşamı bu kez opera sanatçısı Ufuk Karakoç sahnedeydi. Karakoç sesiyle, sazıyla ve kişiliğiyle sanat dünyasının seçkin insanlarından biri olarak o gece “Merhaba” (Âşık Yetimi Çayıralan), “Mahsus Mahal” (Ruhi Su), “Şu Kanlı Zalimin Ettiği İşler” (Pir Sultan), “İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım” (Mahzuni) “Öyle Bir Zamana Düştük” (Mahzuni), “Bugün Bayram Günü Âlem Eğlenir” (Davut Sulari), “Hasret Düştü Gönlüme” (Neşet Ertaş), “Bahçe Duvarından Aştım” (Neşet Ertaş-Muharrem Ertaş) parçalarının ardından Neşet Ertaş’ın ölüm döşeğindeyken dinleyenlerine armağan ettiği sözlerin, kendisi tarafından yapılan bestesini dinledik. Parça bir anlamda büyük sanatçının “veda”sıydı. Ardahan Kültür Sanat Bileşenleri, sanatçıları Yahya Bilican, Erbay Kara, Engin Kasap, Gürsel Yılmaz, Âdem Çimli, Mahmut Baycan, Erkan Demir, Gülşen Dede şiirlerle, sazla, sözle, türkülerle, masallar ve anılarla geceye renk kattılar. Sanat günlerinin son etkinliğinde Turgay Demir yine bizimleydi. Konser sona erdiğinde gün ertesi güne devrilmişti. Böyle değerli sanatçıların varlığı ülkemiz ve yöre adına kıvanç vericiydi. Dursun Akçam, Perihan Akçam’da Yaşıyor. Etkinlikleri baştan sona dikkatle izleyen, yapılan gezilerde yanı başımızda olan, halay çekenlerin coşkusuna eklenmeden edemeyen Dursun Akçam’ın saygıdeğer eşi Perihan öğretmenimizi burada yakından tanımanın onurunu yaşadık. Onun, Firdevs Gümüşoğlu’nun hazırladığı Cılavuz Köy Enstitüsü yapıtında yer alan öğrencilik günlerinden fotoğraflarını anımsadık. Perihan öğretmenimize, ileride Talip Apaydın’ın eşi olacak Halise Sarıkaya’yı (Apaydın)sordum. “saçları buza dönüşen Cılavuz Köy Enstitüsü Öğrencisi Mehlika Bozkurt”u sordum. Anlattı. Cılavuz’un direktörü değerli eğitimci Halit Ağanoğlu’ndan özgüyle söz eden Perihan Akçam öğretmenimiz, bu saygın yöneticinin kendisine “fındığım” diye seslendiğini belirtti. Her türlü sıkıntılar karşısında dimdik duran bu değerli öğretmenimiz, tek sözcükle çeliğine su verilmiş bir kuşağı simgeliyordu. Ahmet Özer-Perihan Akçam 12 Temmuz 2021: Ardahan’dan Ankara’ya Otelin Danışma bölümünün yanında yıllardır çok kişiyi düşündüren, şaşırtan bir görüntü: Ardahan'ın Damal İlçesi’ndeki Karadağlar’ın eteğine, yanındaki tepenin gölgesinin düşmesiyle oluşan Atatürk silueti… Siluet, her yıl haziran 15’ten, temmuz 15’e kadar, saat 18.00 sıralarında, 20 dakika izlenmekte, çok kişi bu silueti görmek için buraya gelmektedir. Ardahan’dan ayrılırken kaldığımız Kafkas Arı Otel’in yöneticisi emekli öğretmen Kemal Balcı’yla bir süre söyleştik. Balcı, yöre balının öneminden, Çıldır’ın kış günlerinde görülmesinin gerekliliğinden söz ederken bizi Kars’a götürecek minibüs göründü. Kars yolculuğumuzu etkinlikte konuşmacı olan arkadaşım Ali Cengizkan ve ailesiyle yaptık. Bizi havalimanına bırakan sürücü gence teşekkür edip Cengizkan ailesiyle vedalaştık. Uçağın kalkışını beklerken yazacağım yazının notlarını da düzenlemeye çalıştım. İşin gerçeği üç gün önce Ankara’dan Kars Havalimanına indiğimiz gibi değildik. Onlarca görüntüyü, yapılan konuşmaları, sazın sözün, davul zurna ve tulumum yaşamımıza kattıklarını, gözlediğimiz doğal güzelliklerle nice anıyı yüklenerek Ankara’ya döndük.