2007 ANMASI
“Kaf
Dağları’nın Çarıklı Çocuğu”, yazar, devrimci öğretmen ve halk savaşımcısı
Dursun Akçam, ölümünün 4. yıldönümünde, 19 Eylül 2007 günü Ankara’da yapılan
bir dizi etkinlikle anıldı.
İlk tören saat
15.30’da Karşıyaka Mezarlığı’ndaki gömütü başındaydı.
Burada toplanan dost ve
yakınları Dursun Akçam’ın yokluğunda onun anısını, ülkedeki güncel gelişmeleri
konuştular; Dursun Akçam aralarında imişçe yorumlar yaptılar…
Mezarlık’taki
törene katılanlar arasında yakın akrabaları, Cumhuriyet Gazetesi Anaka
Bürosu’ndan Işık Kansu, Gazi Üniversitenden Doç. Dr. Haluk Erdem, Edebiyat-Eleştiri
Dergisi Yayın Yönetmeni Ahmet Yıldız, öğretmenler, Ardahanlı İlköğretim
Müfettişi Arif Kartal, Ölçek Köyü’nden Çelik Bilgin, Şeref Sarıçam gibi birçok
tanıdık ad vardı…
İlk sözü alan
Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Alper Akçam, Dursun Akçam’ın
Ardahan’dan Ankara’ya kadar, her an, onunla birlikte yaşamakta gibi olduğunu
anlattı. Dursun Akçam’ın yapımı başladığından bu yana, Ardahan’daki
Kültürevi’nde köylüsü çocuklarıyla, yüzleri gün yanığı köylüleriyle iç içe dört
yıl geçirdiğini, oradaki Kültürevi’nin bir Anadolu kucağı gibi yöreyi
kavramaya, beslemeye çalıştığını söyledi.
Dana sonra
yazar ve felsefeci Vecihi Timuroğlu konuştu. Dursun Akçam’ın ölümüne neden olan
kanser illetini yaratan olumsuz koşulların gün geçtikçe daha da ağırlaştığını,
Dursun Akçam’ı yetiştiren Anadolu aydınlığı üzerinde kara bulutların dolaşmakta
olduğunu anlattı Timuroğlu.
Türkiye Ensan
Hakları Kurumu (TİHAK) Başkanı, Dursun Akçam’ın yakın dostu ve mücadele
arkadaşı Muzaffer İlhan Erdost, Akçam’ın yaşamının üç ayrı dönemde üç ayrı
karanlıkla mücadeleyle geçtiğine ilişkin bir çözümleme yaptı. “İlk dönem
yoksulluk ve aymazlıkla kavgalıydı Dursun Akçam; onu o yoksulluklar ve karanlığa
karşı verdiği kavga geliştirdi… İkinci dönemde faşist bir kalkışma vardı.
Emperyalistlerin besleyip kışkırttığı faşist odaklan devrimci güçlere insanlık
dışı yöntemlerle saldırdılar. Her gün aydınlar öldürüldü, kan ve dehşet içinde
kaldı Anadolu. Akçam’ın hemşerisi ve yazar kardeşi Ümit Kaftancıoğlu bu dönemde
düştü toprağa…
Üçüncü dönem,
asıl Dursun’u kanser eden dönemdir ve bugünkü karanlığı yaratan şeriatçı,
ortaçağ kalıntısı kalkışmayı her gün yehi boyutlarıyla yaşıyoruz…”
Daha sonra
yazar ve yayıncı Remzi İnanç, kısa bir
konuşma ile Akçam’ın yokluğunu nasıl büyük bir özlemle hissettiğini, onun çok
yönlü, çok mücadeleci bir insan olduğunu söyledi…
Çankaya Çağdaş Sanatlar…
Anma
programının bir sonraki aşaması Çanka aBelediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde
gerçekleşti. Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz, eski Türk
Hukuk Kurumu ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ve birçok konuğun
da katıldığı toplantya saygı duruşu ve programın okunması ile başlandı. Oğuz
Makal ve Duygu Yılmaz tarafından hazırlanmış, 3. Dursun Akçam Kültür ve Sanat
Günleri’nde Ardahan’da da izlenmiş Dursun Akçam Belgeseli izleyenlerin büyük
beğenisini aldı…
Edebiyatçılar
Derneği Genel Başkanı Gökhan Cengizhan ve Köy Enstitülüler ve Çağdaş Eğitim
Vakfı Genel Başkanı Erdal Atıcı’nın konuşmalarında, Dursun Akçam’ın mücadeleci, özgün insan karakteri
vurgulandı…
Vecihi
Timuroğlu’nun yönettiği “Devrimci Kültürümüzde Dursun Akçam” başlıklı açık
oturum baştan sona büyük bir ilgi ile izlendi.
Oturum
yöneticisi Timuroğlu, Dursun Akçam’ı diğer Köy Enstitülü yazarlardan ayıran en
önemli özelliğin, yapıtlarında bir “Arşimet Noktası” barındırmaması olduğunu
söyledi. “Fakir Baykurt’ta ‘iyiniyetli-dürüst bürokratlar’, Talip Apaydın’da ‘teknit
gelişme ve çağdaşlık’ gibi bir ‘Arşimet Noktası’ vardır, sorunlar bunlarla
çözülür… [img-146-right] Bu tutum, eleştirel gerçekçi bir tarz olarak anılabilir. Dursun
Aükçam’sa devrimci ve ‘toplumsalcı gerçekçi’ bir edebiyatçıdır. Halkın kendi
gücü ve kurgudaki yaratı dışında bir güçten asla destek aramaz…” şeklinde
özetlenebilecek ve bölümlere ayrılmış bir konuşma ile Akçam’ı andı.
Emin Özdemir,
oldukça öğretici ve akıcı bir biçemle yaptığı konuşmasında Dursun Akçam
yazarlığının ayrıntılı bir çözümlemesini yaptı. Akçam’ı yaratıcılığa iten
kaynakları, Akçam’ın hangi konu ve içeriklerle, yani neyi yazdığını ve en son
“nasıl” yazdığını, biçemini irdeledi. Yazında yaşam karşıtı bazı kuramcıların
Köy Enstitülü yazarlara yönelttiği suçlamaların anlamsız olduğunu, yazını yaşam
dışı bir kulvara sürükleme istencinin bu tür yaklaşımları doğurdunu anlattı…
Atilla İlhan ve Necati Cumalı gibi adların yönelttiği birçok eleştirinin
temelsiz olduğunu görmenin ve göstermenin nasıl olası olduğunu aktardı…
Akçam’ın yapıtlarında hep daha iyiye, daha güzele yönelmiş bir “devrimci
değişim” öğesi bulunduğunu açıkladı.
Metin Turan’sa
konuşmasında günümüz edebiyatının halstalıklarını, kendini üretemediğini,
okuyucusunu arttıramama gibi illetlere kapılmış olduğunu söyledi. Akçam’ın
yazarlığının yaşamdan ve gününün gerçeklerinden kaynak aldığını, okurunu hem
nitel olarak çoğalttığını, ona bir şeyler kattığını, hem de okur sayısını
arttırdığını vurguladı. Kağızman’daki yakınlarının Ankara’ya ilk gelişinde
devrimci olmak istiyorsa Dursun Akçam’dan çok ders alması gerektiğini söylemiş
olduklarını aktardı…
Son konuşmacı ,
Dursun Akçam’ın büyük oğlu Alper Akçam idi… Alper konuşmasına babasından bir
anıyla başladı. Ev işlerine pek karışmayan Dursun Akçam’ın evdeki oğullardan
kaynaklanan genç muhalefet sonucu bir gün pazara alışveriş için gitmek zoruda
kaldığını, Pazar dönüşü tuttuğu hamalı da taksiye bindirip öyle döndüğünü
anlattı… Alper Akçam’ın
konuşması, halk kültürü ve Dursun Akçam yapıtlarındaki çokseslilik üzerine idi...
Akçam’ın çeşitli yapıtlarından örnekler vererek grotesk halk kültürünün onun
yapıtlarında yaşam bulduğunu, yazınsal öğeler bakımından Rönesansçı Rabelais
romanını andırır bir tutumu olduğunu, kullandığı sembol ve simgelerle de
ortaçağ karşıtı halk savaşımının yeryüzüne dağılmış çeşitli örnekleriyle
benzerlikler kurulabliceğini söyledi… Verdiği örnekler arasında Rusya’da
feodalizme ve ortaçağ kaltılarına karşı mücadele eden Korkunç İvan’ın Opriçnina
adlı askeri birliklerinin kullandığı bayraktaki süpürgenin Dursun Akçam’ın
Kanlıderenin Kurtları’ndaki yağmur ritüelinde ahır süpürgesi olarak görrülmesi
vardı… Bu anlamda, yeryüzünde, tekil iktidar dilleri karşısındaki halk
kültürünün muhalif ve gülmeceye dayanan imgeler taşıdığını açıkladı Akçam. Halk
kültürü korşıtlarının yazıyı yaşamdan koparma çabalarına değinirken de Yıldız
Ecevit’in “köy romanı” karşıtı tutumu ile 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya ve
Avrupa’da etkili olmuş, edebiyatta öznel ve yaşam dışı bir tarz izleyen
Wolfgang Kayzer’in söylemlerinin birbirinin neredeyse aynısı olduğunu söyledi…
Açık oturum
bittiğinde, salondaki izleyiciler konuşmacılardan o denli etkilenmişteler ki,
Dursun Akçam’ın kitaplarının sergilendiği Arkadaş Yayınevi’ne ait masanın üzeri
bir anda boşalıverdi…
Akçam,
yapıtlarında, okurlarında, dostlarında, Ardahan’daki dağ güneşli Kültürevi’nde
yaşıyor şimdi!...