DURSUN AKÇAM CUMHURİYET KİTAP EKİ'NDE

DURSUN AKÇAM’IN EDEBİYATÇI KİMLİĞİ Kültür ve sanat, imgelem gücünü doğrudan etkileyen, düşünce ve dil dünyasının belirlenmesinde derin izler bırakan eylemlerdir. Edebiyat yapıtının bağlamsal çağrıştırmaları ve retorik arka alanı, bireyin yaşamı algılama, yargılama, kavrayış öğelerinin oluşumunda belirleyici bir rol oynar... Aynı zamanda bilginin yapılanmasında, tekilden tümele, tümelden tekile akan us yürütme alanlarının gelişmesinde yol gösterici olur. Batı’dan gelen Şarkiyatçı kültürel saldırılarla Batı karşıtıymış gibi görünen Doğulu bezirgânlığın kitleleri birbirine düşman ettiği, kimi rızaya dayalı, kimi baskıyla oluşan hegemonik toplumsal yapıların öne çıktığı günümüz ortamında çarıklı ayaklarıyla çıktığı yoksul köylülükten köy öğretmenliğine, sendikal mücadeleye, gazeteciliğe ve arkasından edebiyat alanına uzanmış, evrensel olarak adını duyurmayı başarmış Dursun Akçam’ın yazınsal öyküsüne bir kez daha yakından bakmakta yarar olacaktır. Dursun Akçam’ın tüm yapıtları Literatür Yayınevi tarafından bir kez daha yayımlanıyor… Yazın dünyası onun imge ve kavga dünyasıyla yeniden tanışacak. Dursun Akçam Kuzeydoğu Anadolu’da yüzlerce yıl birçok kavime Anadolu’ya geçerken ev sahipliği yapmış, değişik kültürleri, dilleri konaklatmış, bugüne kadar bağrında, bir arada yaşatmış Kafdağları yazarıdır. 1962 yılında “Analar ve Çocuklarımız” başlıklı öykümsü röportaj ile Milliyet Gazetesi Ali Naci Karacan Ödülü’nü kazanır ve yazın dünyasına ilk adımını atmış olur. 1964 yılında yayımlanan Maral adlı öykü kitabıyla da adı bir kez daha duyulur. Dursun Akçam öyküleri sıcacık bir insan sohbeti tazeliğinde, yüz yüze yapılmış görüşmeler canlılığında birer röportaj gibidir aynı zamanda. Yazının bu iki türü onun öykülerinde iç içe girer, hareketli, sinematografik bir özellik kazanır. 1976 yılında Kanlıderenin Kurtları adlı romanıyla Türk Dili Roman Ödülü’nü alır. “Haley” öykü kitabı ile Altın Portakal Öykü Ödülü de kendisine verilir. Almanya sürgün yıllarında yazdığı Dağların Sultanı’nda Anadolu eşkıya geleneği ile modern Batı kapitalizminin kent toplumu sinkritik bir yapı içinde yan yana gelir; müthiş bir imgelem harmanı kurulur. Kafdağı’nın Ardı, çocukluk ve gençlik çağını özetlediği bir anı roman gibidir… Dursun Akçam üzerinde konuşurken Batı ortaçağını kapatan Rönesans romanının kurucusu sayılan Rabelais üzerine yapılmış bir değerlendirmeyi anmakta yarar vardır. “Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Başından sonuna kadar romanın tamamı, yazıldığı zamanın hayatının ta derinlerinden çıkıp yeşermiştir. Rabelais’in kendisi de o hayatın bir parçası, o hayata ilgi duyan bir tanıktır.” (M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası, s 471) Dursun Akçam, yerel dil kullanımı, dil çeşitlilikleri, bir dilden diğerine, bir kültürden diğerine akışları didaktik bir biçimde görünür kılarak, kimi kutsal ve hiyerarşik anlayışları, kavramları sorgulanabilir duruma getirir. Halk kültürünün gülmece gücüyle şenlikçi, barışçı bir atmosfer oluşturur. Bir yandan kardeş ölüsünün getireceği ekmeğin hoşluğuyla yaratılan ironik-gerçekçi ciddiyet (Ölü Ekmeği- öykü-), bir yandan her konuşanın bir diğerini kışkırtarak gerçeğe çağırdığı anakrizisin, değişik görüşlerin yan yana sergilendiği sinkrisisin alanıdır Akçam metinleri. Köy meydanları, cami önleri, bakkal dükkânları, Almanya kafe ve barları Sokrates’in ünlü Atina Pazar meydanları, herkesin birer ideolog kesildiği diyalojik şenlik alanlarıdır. Kahraman ve karakterler sürekli bir tartışma içindedirler. Tartışmalarda kutsal olana da dil uzatılır hiçbir söz esirgenmez. Rabelais romanının ana özelliği olan lakap kullanımı da Dursun Akçam’ın vazgeçilmez üslup özeliklerindendir. Aynı zamanda, kuttörelerden, oyundan, oyunculuktan gelişmiş çoğul dili ile dil yelpazesi genişler, tarihsel bir derinlik kazanır; Şaman geleneklerine, kan toplumuna kadar uzanır. “Güneş ateşten kamçısını vura vura Emirdağ’ın başına bindi. Değirmileşti, kızardı, devrildi gitti. Gölgede toprak soluklandı. Börtü böcek canlandı” (Kanlıderinin Kurtları). Kamçı, ateş ve at, şaman törelerinin vazgeçilmez öğeleridir. Roman boyunca, özdeyişler, Dede Korkut dili anlatıya yedirilerek işlenmiştir. “Halı yastığına dal verdiler” “Kork abrilin beşinden, öküzü ayırır eşinden” “Ak duvağın başı karlı dağlarca olsun.” “Onursuzlar dirisinden cenk meydanında er ölüsü yahşıdır.” “Öz başına özgensin balam.” “Fukaranın ektiği bitmez, dürttüğü biter.” “Söyle canım, okunu attın, yayını saklama.” Yağmur duasına çıkmış köylüler Kepçehatun bezetmesi için eski bir ahır süpürgesi kullanılmıştır. Süpürgenin kendisi zaten şenlikçi bir öğedir (Rabelais ve Dünyası, s. 299; Korkunç İvan’ın feodal kastlara karşı mücadele eden Opriçnina adlı, hiyerarşi karşıtı askerlerinin sembolleri de süpürgedir)... Ayrıca ahır süpürgesinin kullanılmasıyla, hayvan dışkısı, süpürgeye katılmış ikinci bir karnavalcı öğe olarak anlatıda yer almaktadır. Halk gülmece kültürünün tüm tekil güçler iktidarlar karşısında yüzlerce yıl ayakta kalmayı başarmış gücü Dursun Akçam yapıtlarında kimi patlayan bir kahkaha, kimi metnini tümüne serilmiş sinsi bir öğe olarak yer alır. Bahtin, Rabelais ve Dünyası’nda üç dilin (Klasik Latince, Ortaçağ Latincesi ve popüler gündelik dil) kıyısında dolaşırken, çağların ve felsefenin sınırlarının görünür olduğundan söz eder... Dursun Akçam’da altı yedi kültür, lehçe, dil birlikte varlıklarını sürdürürken birbirlerini görür, birbirlerini aydınlatır. Bir yüz yıl öncesinde, kültürel zenginliğin içinde Ermeni, Rum, Malakan Rus ve Gürcülerin de yer aldığı yörede, bugün de Yerli (Oğuz kökenli Türk), Kürt, Acem, Türkmen, Terekeme, Karapapak, Azeri kültürler bir arada, barış içinde yaşamaktadır. Dursun Akçam’ın yapıtlarında kadınlar da kavgacı kimlikleriyle toplumun önüne geçerler. Dursun Akçam ve diğer enstitü kökenli yazarlar, Anadolu’nun geleneksel seküler yaşam biçimini işleyerek imgesel bir çığır açmışlardır. Fakir Baykurt’un Irazcası, Uluguş’u, Dursun Akçam’ın Kanlıderenin Kurtları’ndaki Telli Anası, Ümit Kaftancıoğlu’nun Güllüsü edebiyatımızda yozlaşan toplumsal yapıyla kavgalı kadın kahramanlar olarak özgün bir yer tutarlar. Dursun Akçam ve diğer Enstitülü yazarların yapıtlarını bir “yoksulluk edebiyatı” karalaması, “köy edebiyatı” küçümsemesi ile dışlamış, görmezden gelmiş seçkinci, taklitçi ve derebeyci kültür ortamımız, aslında kendi zenginliğinin, bitmez tükenmez kaynağının uzağına düşmüş olduğunun ayrımında değildir... Bu yapıtların savunuculuğunu yapmış diğer kesim de, türün yalnızca “halkın çile ve sıkıntılarını yansıtan” bir tarzı benimsemiş olduğunu söyleyerek bu yapıtları kaba bir “toplumcu gerçekçi” kavram başlığı altında toplamış, onu değersizleştirmiş, yavan ve kuru bir yergiciliğe indirgemiştir. Bahtin, Rabelais ve Dünyası adlı yapıtının girişinde şöyle diyor: “Bu kitapta o denli üzerinde durulan ‘grotesk gerçekçilik’, 1930’lu yıllardı toplumcu gerçekçiliği tanımlamak için kullanılan kategorilerle taban tabana zıtlık gösterir”. (Rabelais ve Dünyası, s 20) Dursun Akçam’ın yaşamı ve bize bıraktığı yapıtlar, bugün de özgürlük ve insanca yaşam kavgamıza ışık tutuyor. Işıkları sonsuz olsun… alperakcam@gmail.com

ARA

YARDIM VE DESTEK İÇİN

DURSUN AKÇAM KÜLTÜR SANAT VAKFI VE KÜLTÜREVİ

DURSUN AKÇAM ORMANI

HAMBURG'DA DURSUN AKÇAM KIYISI

ARDAHAN'IN ÖLÇEK KÖYÜ TARİHİ

YAPITLARI